Öznur Kalender fırçasından Zeki Beyner... |
Keşkül-ü Fukara: Zeki Beyner
1985’de karikatüre başladığım
yıllarda Gırgır ve Çarşaf dergilerinin yeni sayıları her hafta heyecanla
beklenirdi. Çarşaf dergisinde bir çizer çizgileri ve yaklaşımlarıyla diğer
çizerlerden hemen ayrılırdı. En azından benim için öyleydi. Bu çizer Zeki
Beyner’den başkası değildi. Tarama ucuyla çizilen karikatürler eğimli, dairesel
hatlar içeren hareketli ve yaşamdan enstantaneler içeren anlık fotoğrafları
çağrıştırıyordu. Çizgileri gerek biçem gerekse içerik olarak tam anlamıyla kendine
özgüydü. Çizgiler yaşanmışlığın ve yaşanmakta olanın izlerini taşıyordu.
Gençlik yıllarımızda imrendiğimiz ve zaman zamanda öykündüğümüz bir çizerdi.
Yıllar sonra İstanbul’da bulunduğum dönemde üstadla Karikatürcüler Derneği’nin
bazı etkinliklerinde ve sergilerde karşılaştım. İlk başlarda içe dönük fazla
konuşmayı sevmeyen kendi halinde bir karikatürcü izlenimi veriyordu.
Karikatürleriyle kurduğum geçmişten gelen diyalogu üstad ile ne yazık ki
kuramamıştım.
1999 yılıydı, karikatürcü
arkadaşlarım Mehmet Gölebatmaz ve B.Sadık Albayrak ile usta çizerlerle
söyleşiler yapma kararı almıştık ve ilk söyleşeceğimiz çizer de Zeki Beyner’di.
Zeki Beyner söyleşisi gerçekleşti ama projenin gerçekleşen tek söyleşisi de bu
oldu.
Zeki Beyner
ile sonbaharda Basınköy’de evinde buluştuk. Yeşilköy'de deniz manzaralı
yeşillikler içinde 2 katlı bir evin giriş katında görüştük kendisiyle. Mizah
yazarı Vedat Saygel’in ölene kadar evinde kalmasına izin verdiğini o nedenle bu
evde yaşadığını beş parası olmadığını söylemişti üstad. Ev ortamı dağınıktı
ancak düzeni olan küçük bir masa dikkatimizi çekiyordu. Floresan ışıkla
oluşturulmuş bir düzenek, daha önceden çizilmiş yüzlerce karikatürler, çizilmek
üzere hazır duran boş kağıtlar, çini mürekkebi, tarama uçları ve etrafta yığınla
dergiler, gazeteler, kitaplar…
O sessiz,
dingin ve içe dönük olarak düşündüğüm Zeki Beyner sorularımızı tamamlamaya izin
vermeden engin felsefi yaşam birikimi ve o zamanki adıyla basınla kişisel
ilişkileri ve olan bitenleri soluksuz anlatıyordu.
Zeki Beyner’in
Çarşaf dergisinden spor gazetelerine ve Hürriyet’e kadar çizmediği mecra
kalmamıştı. Uluslararası yarışmalara katılmış ve özellikle İtalya’dan aldığı
bir ödül söyleşinin değişik zamanlarında sık sık geçiyordu, belli ki çok
önemsediği bir ödüldü…Ancak yaşamak için çizmesi gerektiğini, o nedenle popüler
balonlu karikatürler ürettiğini söylüyordu. Parayla işi olmadığını parayı
sadece yaşamak için kullandığını söylüyordu. Çok para kazanmasına karşın
yaşamını tam anlamıyla “keşkül-ü fukara” olarak sürdürmek istediğini ve
sürdürdüğünü bu sayede hayatta kaldığını belirtiyordu. Karikatür ve sanat
dünyasında hak etmekten çok ilişkilerden ve dirsek temaslarından çok
rahatsızdı. Her türlü materyale çizdiğini sıklıkla da sigara kağıdına çizdiğini
daha doğrusu eline ne geçerse çizdiğini söylüyordu. Yaşam biçimi ve tarzı
olarak belirlediği “keşkül-ü fukara” çizgilerinin de temelini oluşturuyordu.
Sevgili Zeki Beyner’e arkasında bıraktığı eserleri için teşekkür ederken değerli
karikatürcülerimizin artık yüksek lisans ve doktora çalışmalarıyla gerektiğince
değerlendirilerek araştırılması ve elbette yayınlanması gerektiğini
düşünüyorum. Üstelik bu çalışmaların üstadlarımız yaşarken kendilerinin de
görebildiği süreçte gerçekleşmesini diliyorum.
Söyleşi linki;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder