26 Ağustos 2013 Pazartesi

Keşkül-ü Fukara: Zeki Beyner (Fenamizah, Eylül 2013)...

  
Öznur Kalender fırçasından Zeki Beyner...


Keşkül-ü Fukara: Zeki Beyner
1985’de karikatüre başladığım yıllarda Gırgır ve Çarşaf dergilerinin yeni sayıları her hafta heyecanla beklenirdi. Çarşaf dergisinde bir çizer çizgileri ve yaklaşımlarıyla diğer çizerlerden hemen ayrılırdı. En azından benim için öyleydi. Bu çizer Zeki Beyner’den başkası değildi. Tarama ucuyla çizilen karikatürler eğimli, dairesel hatlar içeren hareketli ve yaşamdan enstantaneler içeren anlık fotoğrafları çağrıştırıyordu. Çizgileri gerek biçem gerekse içerik olarak tam anlamıyla kendine özgüydü. Çizgiler yaşanmışlığın ve yaşanmakta olanın izlerini taşıyordu. Gençlik yıllarımızda imrendiğimiz ve zaman zamanda öykündüğümüz bir çizerdi. Yıllar sonra İstanbul’da bulunduğum dönemde üstadla Karikatürcüler Derneği’nin bazı etkinliklerinde ve sergilerde karşılaştım. İlk başlarda içe dönük fazla konuşmayı sevmeyen kendi halinde bir karikatürcü izlenimi veriyordu. Karikatürleriyle kurduğum geçmişten gelen diyalogu üstad ile ne yazık ki kuramamıştım.
1999 yılıydı, karikatürcü arkadaşlarım Mehmet Gölebatmaz ve B.Sadık Albayrak ile usta çizerlerle söyleşiler yapma kararı almıştık ve ilk söyleşeceğimiz çizer de Zeki Beyner’di. Zeki Beyner söyleşisi gerçekleşti ama projenin gerçekleşen tek söyleşisi de bu oldu.
Zeki Beyner ile sonbaharda Basınköy’de evinde buluştuk. Yeşilköy'de deniz manzaralı yeşillikler içinde 2 katlı bir evin giriş katında görüştük kendisiyle. Mizah yazarı Vedat Saygel’in ölene kadar evinde kalmasına izin verdiğini o nedenle bu evde yaşadığını beş parası olmadığını söylemişti üstad. Ev ortamı dağınıktı ancak düzeni olan küçük bir masa dikkatimizi çekiyordu. Floresan ışıkla oluşturulmuş bir düzenek, daha önceden çizilmiş yüzlerce karikatürler, çizilmek üzere hazır duran boş kağıtlar, çini mürekkebi, tarama uçları ve etrafta yığınla dergiler, gazeteler, kitaplar…
O sessiz, dingin ve içe dönük olarak düşündüğüm Zeki Beyner sorularımızı tamamlamaya izin vermeden engin felsefi yaşam birikimi ve o zamanki adıyla basınla kişisel ilişkileri ve olan bitenleri soluksuz anlatıyordu.
Zeki Beyner’in Çarşaf dergisinden spor gazetelerine ve Hürriyet’e kadar çizmediği mecra kalmamıştı. Uluslararası yarışmalara katılmış ve özellikle İtalya’dan aldığı bir ödül söyleşinin değişik zamanlarında sık sık geçiyordu, belli ki çok önemsediği bir ödüldü…Ancak yaşamak için çizmesi gerektiğini, o nedenle popüler balonlu karikatürler ürettiğini söylüyordu. Parayla işi olmadığını parayı sadece yaşamak için kullandığını söylüyordu. Çok para kazanmasına karşın yaşamını tam anlamıyla “keşkül-ü fukara” olarak sürdürmek istediğini ve sürdürdüğünü bu sayede hayatta kaldığını belirtiyordu. Karikatür ve sanat dünyasında hak etmekten çok ilişkilerden ve dirsek temaslarından çok rahatsızdı. Her türlü materyale çizdiğini sıklıkla da sigara kağıdına çizdiğini daha doğrusu eline ne geçerse çizdiğini söylüyordu. Yaşam biçimi ve tarzı olarak belirlediği “keşkül-ü fukara” çizgilerinin de temelini oluşturuyordu. Sevgili Zeki Beyner’e arkasında bıraktığı eserleri için teşekkür ederken değerli karikatürcülerimizin artık yüksek lisans ve doktora çalışmalarıyla gerektiğince değerlendirilerek araştırılması ve elbette yayınlanması gerektiğini düşünüyorum. Üstelik bu çalışmaların üstadlarımız yaşarken kendilerinin de görebildiği süreçte gerçekleşmesini diliyorum.

Söyleşi linki;


5 Ağustos 2013 Pazartesi

KALIRSA BİR SORU KALIR BENDEN YANITI VAR MIDIR BİLMEM...


Sevgili Ahmet Erhan'ı da kaybettik...Şiirleri "Yeni Türkü" besteleri ve ezgileriyle belleklerimizde...