ANLAŞILABİLİR ÇİZGİNİN PEŞİNDE BİR ÇİZER: HAYATİ BOYACIOĞLU
Hayati Boyacıoğlu ve Halis Dokgöz akdenizde... |
Bir Berlin gezisinde, öncesinde çizgilerinden tanıdığım Hayati Boyacıoğlu ile karşılaşıp tanışma ve çizgi dostluğunu pekiştirme şansı bulmuştum. Çok geçmeden bir proje çevresinde yolu Mersin’den geçti ve oturup çizgileri ve yaşlamı üzerine söyleşme olanağı bulduk. Akdenizin maviliklerine ve sıcağına ek olarak sıcak kanlı hayati Boyacıoğlu söyleşisi çakıştı. Çizerlerle söyleişlerin karikatürün kuramsal yönüne hep katkı sağladığını düşünen biri olarak fazla uzatmadan buyurun Boyacıoğlu söyleşisine…
Hayati Boyacıoğlu kimdir? Karikatüre nasıl başladınız?
1972 yılında ortaokulda Gün gazetesinde Oğuz Aral’ın hazırladığı sayfayı görerek çizmeye başladım. Turhan Selçuk’un üçgen şeklinde çizimleriyle İsmet İnönü çizmesinden çok etkilenmiş ve bunu okulda arkadaş ve öğretmenime çizip gösterip ilgi çektiğini görünce çizmeye başladım. Arkasından Gün gazetesinde yer alan mizah sayfası Gırgır dergisine dönüşünce çizimlerim de ivme kazandı. 1975’de Politika gazetesinde ilk karikatürüm yayınlandı. Tepebaşı’ndaki Karikatürcüler Derneği etkinliklerine katılmaya başladım ve ardından çizgi yolculuğu devam etti. Beyoğlu’nda karikatür çizen arkadaşlarla tanıştım. Yıldırım Yıldıran takma adıyla müthiş porte karikatürler çizen arkadaşım vardı, ondan da etkilenerek Dolmabahçe bölgesinde konuşlanıp bende çizmeye devam ettim.
Karikatür: Hayati Boyacıoğlu |
Sizin Berlin’de yaşadığınızı biliyorum. Peki göç hikayeniz nasıl gerçekleşti?
İstanbul belediyesi Konservatuarı Tiyatro bölümünü kazandım. Ancak ailem okula gitmeme izin vermedi. Liseyi bitirdiğim dönem seksenli yılların çalkantılı dönemiydi. Üniversiteyi Almanya’da okumaya karar verip Berlin’e gittim. Berlin Hür üniversitesi Alman Filolojisi bölümünü bitirip yüksek master yaptım. Yan bölüm olarak gazetecilik ve pedagojiyi de bitirdim.
Bu süreçte karikatürle aranız nasıldı?
Elbette bu süreçte çizim de devam etti. Karikatürcüler Derneği etkinliklerine katılmayı sürdürdüm. Hep ülkeme geri dönme hayali vardı. Ancak kalıcı olmam ve burada yaşamam gerektiğini anladım, çünkü evlendim ve çocuklarım oldu.
Çizgilerinin ana konuları da bu bağlamda mı gelişiyor?
Bilimle uğraşan belli alanları inceler. Karikatürde ise yaşanılan mekan ve kişisel bakış belirleyici oluyor. Üniversite yıllarında karma sergiler açmaya başladım. Bu nedenle biyografimde göç ve göç olgusu çağımızın en başı çeken olgusudur. Göç bitmek tükenmek bilmeyen bir olgudur. Sadece iç dış göç değil beyin göçü de söz konusudur. Göç sonucu yeni olgularla karşılaşılıyor. Örneğin eşini hiç çıplak görmemiş bir köylü vatandaşının Almanya’da çıplak kadınları görüyor, yaşamadığı şeyler ve teknolojiyle tanışıyorlar ve bu durumda mizah, absürtlükler ve komik olaylar ortaya çıkıyor. Ben de bunları yaşayan biri olarak oturup çizdim.
Karikatür: Hayati Boyacıoğlu |
Yaşadığın Berlin’in bazı özellikleri var “Berlin Duvarı” öncesi, yıkılışı ve sonrası sürece tanıklığın hakkında neler dersin?
Berlin çepeçevre duvarla çevrili bir adanın yarı parçası gibiydi. Bizim yaşadığımız bölge başkent değildi, Doğu Almanya içinse başkentti. Batı Berlin resmen bir ada gibiydi. Dışarıdan gelen desteklerle ayakta kalıyordu. İngiliz, Amerikan ve Fransızların kontrolünde, diğer kısım ise Sovyetler kontrolündeydi. Bu duvarın Sovyet desteği ile koruma amaçlı kurulduğu öne sürülüyordu. Batı Berlinliler duvarın ilk inşası sırasında pek aldırış etmemiş ve duvarı ciddiye almamışlar. Ancak 1961 yılında bir sabah duvar ile karşı karşıya kalmışlar…
Duvarın yıkılış öyküsüne gelince glasnost ile birlikte yayılan dalga Almanya’yı da sardı. Ve baş edilemeyen bir durum ortay çıktı. Kişisel olarak da bu duvarın yıkılmasına bizzat tanıklık ettim. Almanya’da bir iş yerine gitmiştim, saatçi duvara tutunuyormuş gibi yapıp sonra apar topar yere düşerken “Aaa duvar yıkılmış!...” diye haykırdı. Kıyamet koptu ve bir anda süreç başladı ve bitti. Ardından öncesi, esnası ve sonrası ile duvar karikatürleri ve duvarın ticari bir metaya dönüşmesine tanıklık ettik.
Karikatür: Hayati Boyacıoğlu |
Çizgilerinde daha çok göç, duvar, kültürel farklılıklar gibi konular daha ön planda gözüküyor. Bunu neye bağlıyorsun?
Karikatür dünyam Oğuz Arallarla başlayıp Turhan Selçuk gibi çizgiye dayanan sade ve çizgi öncelikli bir anlayışa yöneldi zamanla…Üniversitede iken araştırmayı ve kaynağa ulaşmayı öğrendim. İnanılmaz bir kütüphanem oluştu. Ve burada Lurie adında Kanada’da yaşayan bir çizerin çizgileriyle tanıştım. Adeta büyülendim, portreler, kostümler, desenler çok etkileyiciydi. İrlandalı Tomi Ungerer’in de çizgilerinden çok etkilendiğimi ayrıca vurgulamalıyım. Yazısız, evrensel bir çizer siyah, beyaz ve lekelerle eserlerini ortaya çıkarmıştır. Bunları adeta iki boyutlu ancak üç boyutlu çalışmalar olarak görmüşümdür. Alman çizerlerden de etkilendim. Ancak alman çizerler üst seviyede entelektüel kapasiteye seslendiklerini söyleyebilirim. Ben kendi yaşadıklarımı, gözlemlerimi ve kültürel faklılıkları yansıttım diyebilirim…
Kolaj: Hayati Boyacıoğlu |
Peki bu ortam çizgi anlayışına nasıl yansıdı?
Biraz ters tepti diyebilirim, elitist olandan ziyade anlaşılabilir olma kaygısı ön plana çıktı diyebilirim. İnsanlar çizgiyle daha çok gülmek istiyor, düşündüren ve sorgulayan kara mizah ise sıkıntı yaratıyor. Biraz sentez olabilecek düşündüren ancak tebessüm de ettirebilen bir tarz yakalamaya çalıştım.
Almanya’da nerelerde çizgilerini yayınladın?
Yaklaşık 20 yıldır ırkçılık karşıtı bir dergi olan “Die Brucke”ye çiziyorum. Albümler çıkarıyor, sergiler açıyorum. Almanya’da yayın etkinliğini sürdüren Don Quichotte oluşumuna katkıda bulunmayı sürdürüyor ayrıca www.siyah-beyaz.com adlı sitede çalışmalarımı yayınlamayı sürdürüyorum.Almanya’da ki son seçimler ile ilgili özellikle Merkel çizimlerim Berlin Metrosunda sergilenerek binlerce kişiye ulaştı.
Karikatürcü gözüyle dünya ve karikatür nereye gidiyor?
Gözlemlediğim kadarı ile karikatür giderek çarpıcı ve vurucu niteliklerinden arınıp daha çok süsleme ve yazı ağırlıklı bir hal almaya başladı. Oysa dünyanın her zaman olduğundan daha fazla eleştiriye, sağlam bilekli, yürekli, dürüst ve cesur çizerlere ihtiyacı var. Ve elbette bu çizgileri yayınlayabilecek yeni mecralara ve yeni okurlara gereksinimi var. Medyanın sunduğu bombardıman ile yaşamda belirleyici olan öncelikler de belirleniyor ve bu şekilde toplumun uyutulması söz konusu oluyor. Bu noktada çizerlerin sorumluluğu oldukça fazla. Çizerler sömürülüyor, çizerek yaşamını kazanan karikatürcü isteyerek veya istemeyerek otosansür uyguluyor ve kendi naifliğini ve zamanla da çizerliğini yitirmeye başlıyor maalesef…
Karikatür: Hayati Boyacıoğlu |
Berlin’den Türkiye nasıl görünüyor?
Öncelikle Türkiye’yi çok seviyorum ve Mersin’i de çok beğendim ve sevdim. Bu ülkenin insan sıcaklığını başka bir Avrupa ülkesinde bulma şansınız yok denecek kadar azdır. Her zaman farklı yansıtılsa da olağanüstü hoşgörülü bir ülkeyiz ve bu da oldukça pozitif bir özellik…Ancak çok gürültülü ve bilgi kirliliği mevcut. Öyle bir ortam var ki, gerçeği anlamak ile ortaya koymak arasında muazzam bir uçurum var. Anlama, anlatma ve anlaşılamama sorunu var diye düşünüyorum.
Dışarıdan baktığımız zaman siyah saçlı, bıyıklı, türbanlı, dil bilmeyen, çok çocuklu, savaşçı, aşırı milliyetçi, kurnaz, çalışmadan AB’ye girmeye çalışan bir toplum gibi yansıtılıyor. Ben de yer yer haklılık payı da olsa gerçeğin bu olmadığını çizgilerimle ifade etmeye çalışıyorum.
Oralardan Türk karikatürü nasıl görünüyor?
Türk karikatürü de Türkiye gibi gürültülü ve iki, ayrı anlayış var. Üst tabakaya hitap eden halka kapalı bir mizah ve halka hitap ettiğini söyleyen yazılı, müstehcenlikten beslenen ve bunu halk böyle istiyor diye savunan anlayışlar mevcut. Bu iki anlayış aynı zamanda birbirine kısmen düşman ve ayrıştırıcı olduğunu gösteriyor. Uzlaşma kültürünün olmadığı çok açık…Gazete çizerlerine bu alanda daha olumlu yaklaşıyorum. Çizer uzlaştırıcı olmalı, derdini anlatırken elitizmin vıcık vıcıklığına ve popülizmin sahte başarılarına kaymamalı.
Artı karikatür alanında tanı koyulma süreci çoktan geçti, tedavi ve rahabilitasyon sürecine gereksinim var. Özellikle genç kuşak çizerler işin kolayına kaçmadan araştırıp, okuyarak internetin evrensel gücünden de yararlanarak karikatür sanatını geleceğe taşıyacaklarına inanmak istiyorum. İzleyici yoksa çizgi de yoktur. Bu nedenle çizgi topluma ulaşmalıdır. Topluma ulaşmada amaç çizgiyi usta çizerler beğensin diye değil toplum için değişim ve dönüşüm için istemeliyiz. Aşçı yemeğini yesinler diye yapmalıdır. İşin kolayına kaçmadan, para, pul, şan ve şöhret için değil sorumluluk bilinciyle olmalıdır.
Hayati Boyacıoğlu |
Hayati Boyacıoğlu Kimdir?
1960 yılında İstanbul'da doğan Hayati Boyacıoğlu Berlin'de Alman Filolojisi ve gazetecilik ve eğitimbilim dallarında yüksek lisans yaptı. 1978 yılından beri Almanya'da yaşayan Boyacıoğlu'nun "Integrationale Begegnungen" (Farklı Kültürlerin Karşılaşması) adlı bir karikatür albümü bulunmaktadır. Almanya'nın çeşitli eyaletlerinde pek çok kişisel sergi açan Boyacıoğlu'nun yazdığı "Kanaken sind Süpermaenner" adlı kabare tarzı oyun 1985 yılında Ludwigshafen'da Türkçe ve Almanca olarak sahnelendi. Bir büyük gazetenin Berlin bürosunu da bir süre yöneten Boyacıoğlu şu anda Almanya'da iki dilde yayın yapan mizah dergisi Don Quichotte'un yayın kurulu üyesidir. Pek çok dergi, gazete, okul kitabı ve takvimde ve çalışmaları yayınlanan Hayati Boyacıoğlu’nun çizgileri sürekli olarak Saarbrücken’de yayınlanan “Die Brücke“ adlı ırkçılık-ayrımcılık karşıtı dergide yer almaktadır. Boyacıoğlu’nun karikatür ve kolaj çalışmaları aralarında “www.toonpool.com“ adlı karikatür sitesinin de bulunduğu pek çok internet platformunda yayınlanmaktadır. Evli ve iki çocuk babası Boyacıoğlu, Karikatürcüler Derneği üyesi olup Le Monde çizeri Jean Plantu ve eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın birlikte hayata geçirdikleri “Cartooning for Peace” adlı barış çizerleri inisiyatifinin de üyeleri arasındadır.
http://www.oburmizah.com/oburmizah/yeni_akrep_93.pdf |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder